Pazartesi, Eylül 17, 2012

Call of the Blonde Goddess (1976)

 Yarı çıplak Haiti yerlilerinin kumsaldaki dansı ile açılan film, hepten çıplak bir sürü insanın caz eşliğinde tavuk filan öldürüp dans etmesi ile devam edip, aslında bir de konusu olduğunu farkettiğimiz final bölümü ile sonlanıyor.
Fazla acımasız olduğunun farkındayım, ama ünlü yönetmen Jess Franco'dan izlediğim ilk film, tam bir hayal kırıklığı oldu.

Filmin çok kolayca özetlenebilecek öyküsü şöyle :
Çok da tanımadığı kocasını beyaz atlı prensi olarak addeden Susan, Haiti'ye taşınır. Nemfoman görümcesi Olga ile kısa sürede ortama alışan kızcağız, kocasının yardımcısı Ines'in kendisini davet ettiği Voo Doo ayinlerine katılıp insan öldürdüğüne dair rüyalar görmeye başlar. Zamanla bu cinayetlerin rüya olmadığına, trans halinde cinayetler için kullanıldığına kanaat getirir. Foyası ortaya çıkan kocası ve iş çevresi de çıkarlarına alet ettikleri Voo Doo tayfasının intikamına maruz kalır.

Franco işbu öyküyü üç ayrı filminde işlemiş :
Les cauchemars naissent la nuit (Nightmares come at night) - 1970
Voo Doo Passion ya da Call of the Blonde Goddess - 1976
ve Mil sexos tiene la noche (Night of 1,000 Sexes) - 1984

197 film yönetmiş biri için az bile işlemiş. Dediklerine göre üç filmin en açık saçık olanı bu ikincisi imiş; oysa üçüncü film de ismine bakılırsa aşağı kalır cinsten değil.

Notu 2 verdiysem müziğin hakkını verebilmek  için :


2/10


Hiç yorum yok: